15 Kasım 2007 Perşembe

August Sander (1876-1964)

Sander, 20. yy ilk yarısında, Almanya’nın çaşitli bölgelerinde yaptığı geniş çaplı portreye dayalı belgesel çalışması ile, kökenleri Lewis Hine ve Jocob Riis’e kadar uzanan belgesel anlayışını Çağdaş fotoğraf yaklaşımlarının içine taşıyan isim olmuştur. Mekansal olarak adlandırabileceğimiz portrelerinde, Alman halkının oluşturan toplumsal sınıfları, küçük meslek gruplarını, köylüleleri, kentlileri, askerleri v.b. fotoğraflamıştır. Sander, kendi değişi ile “özneleri, kendi bireysellikleri ile özdeş olan çevrelerde gösteren doğal portreler” üretmiştir. Thomas Mann’ın 1929 yılında Sander’in çalışması için dile getirdiği gibi, Sander’in alçak gönüllü portreleri, bir psigonomi öğrencisinie ya da tutkununa, insanoğlu üzerindeki sınıf temelli, mesleki izleri araştırmak için sınırsız bir hazinedir. Sander bu çalışmasına tam da amacına uygun bie şekilde “Yirminci Yüzyıldaki İnsan” adını koymuştur.

Sander, Köln yakınlarındaki Herdorf kasabasında doğmuştur. Madencilik ile uğraşan babası gibi 1889 yılında o da maden ocaklarında çalışmaya başlamıştır. 1892 yılında amcasından aldığı 13x18 cm. Fotoğraf makinesi ile fotoğraf ile ilgilenmeye başlamıştır. Bu dönemde kendine ait ilk karanlık odasını da kurmuştur. Askerlik hizmetinin ardından, Almanya’nın çeşitli yerlerinde gezerek, ticari fotoğrafçı olarak, mimari ve endüstri fotoğrafları çekmiştir. 1901 yılında Linz kentindeki Studio Graf’ta çalışmaya başlamıştır. Ertesi sene stüdyonun ortağı olmuş ve stüdyonun ismini Studio Sander ve Stuckenberg olarak değiştirmiş, İki yıl sonra da ortağı ile ilişkilerini kesip stüdyonun ismini Studio Sander olarak değiştirmiştir.

1904 yılında Sander, Paris ekspedisyonuna katılarak burada, yüzlerce ödülünden ilki olan Onur nişanı ve altın madalya almıştır. Bu dönemde renkli fotoğraf ile ilgili deneyler yapmış, kısa bir süre sonra bunları Leipzig’de sergilemiştir. 1906’da Linz’de ilk kişisel sergisini açmıştır. Bir yıl sonra Linz’deki stüdyosunu kapatarak hayatı boyunca sürdüreceği “Yirmici Yüzyılda İnsan” çalışmasına başlamıştır. Bu projenin yanı sıra geçimini saylayabilmek için endüstriyel ve mimari fotoğraf çalışmalarına devam etmiştir. Sander Birinci Dünya savaşında Alman ordusunda görev aldığı sırada fotoğraf çalışmalarını sürdürmüş, 1919 yılında fotoğraf eğitimcisi olarak çalışmaya başlamıştır. 1927 yılında fotoğraf kariyerinde ilk ve son kez Almanya dışına çıkarak Sardunya’da portre ve manzara konulu çalışmalar yapmıştır. Aynı yılın sonlarına doğru “Yirmici Yüzyılda İnsan” çalışmasının altmış adet baskısından oluşan bir seriyi Köln’de dergilemiştir. Bu serginin hemen ardından anlaşmaya vardığı yayıncı Kurt Wolff ile birlkite, 1929 yılında “Faces of Our Time/Zamanımızın Yüzleri” adlı albümünün ilk ciltlerini yayınlamıştır. Bu serinin ardından gelen başarıyla Sander, 1931 yılında Radyo’da “Fotoğrafın Doğası ve Gelişimi” adlı bir program yapmaya başlamıştır. 1933 yılında Nazilerin iktidara gelişi ile birlikte, Sosyalist İşçi Partisi üyesi olan oğlu Erich, tutuklanır ve on yıl sonra ölmesi ile sona erecek mahkumiyete çarptırılır. Sander oğlunun tutuklanır. Oğlunun tutuklandığı yıl Sander “Alman Ülkesi, Alman İnsanlerı” adlı kitabını yayınlar. Ancak kitap, Naziler tarafından kabul görmez ve Sander’e projesini sona erdirmesi için baskı yapılır.

Burada Sander ve Nasyonal Sosyalist Hitler iktidarı arasındaki ilişkiye göz gezdirmemiz gerekmektedir. Dikkatsiz bir göz için Hitler’in Alman ulusu idealleri ve Sander’in fotoğrafladığı pek çok insan arasında paralellikler bulmamız mümkündür. Hatta, Sander’in çalışması ilk başta Hitler ve Naziler için dikkat çekici bulunmuş, bazı fotoğrafları ari ırkı tanımlamak üzere kullanılmıştır. Ancak 1934 yılında yayınlana kitabın ardından, Sander’in hiç de Ari ırkı tanımlamak gibi bir amacı olmadığı anlaşılmıştır. Sander’in çalışması, sadece katolik ve protestan hristiyanlardan oluşan bir Almanya’yı değil Yahudi Almanları da yansırmaktadır. Sander’in tarafsız tutumu ile Alman ulusu ve ülkesi tanımı içerisinde yer alan Yahudiler Nazi iktidarını rahatsız etmiştir. 1935 yılında Nazilerin baskısının yoğunlaşması ile portre çalışmalarını yarıda bırakarak hayatının geri kalanında sürdüreceği doğa ve manzara fotoğrafı çalışmalarına yönelmiştir. 2. Dünya savaşı sırasında son bir kez daha projesine dönerek, görev sırasında kaybolan ya da ölen askerlerin savaş öncesi fotoğraflarının baskılarını yapmıştır. Ancak savaş sırasında, stüdyosuna düşen bir bomaba sonucu negatiflerinin büyük bir bölümü zarar görmüştür ve 1946 yılında da yağma sonucu yine büyük bir bölümü yok olmuştur.


Sander’in gerçekleştirdiği proje hem niceliği bakımında hem de uygulama süresinin uzunluğu bakımında yirmici yüzyılın ilk yarısındaki en önemli fotoğraf çalışmalarından biridir. Ama sadece bu açıdan bu projeyi değerlendirmek, projenin altında yatan başarıyı değerlendirmek açısından yetersiz olacaktır. Sander’in projesi 19.yy’da kökenleri atılan sosyal belgesel yaklaşımına özgüllük kazandırmıştır. Jacob Riis, Lewis Hine gibi sosyal belgesel fotoğrafçılar, temelde sosyolojik araştırmalarına temel oluşturacak verileri toplamak üzere bu yaklaşımı farkında olmadan benimsemişlerdir. Hem Hine hem de Riis için, fotoğraf uygulama alanlarının merkezinde değildir. Sander’in çalışmasını yönlendiren ve şekillendiren fotoğraf aracının kendisidir. Diğer taraftan, Sander’in çalışmaları dolaylı ya da doğrudan izlerini örneğin Amerikan Sosyal Belgesel fotoğrafçılarında görebileceğimiz biçimsel izler taşımaktadır. 1950’ler ve 1960’larda Diane Arbus, Mary Ellen Mark, Robert Frank gibi isimlerin fotoğraflarında bu izleri sürmemiz mümkündür.


Göçmenlerin yaşamını saptamak için hazırlanan FSA (Farm Security Administration) projesinde çalışan bir grup fotoğrafçının 300 bine yakın fotoğrafı, 1933'lerde Amerika'da yaşanan büyük krizi tüm çıplaklığı ile gözler önüne serdi.

Kriz Orta Avrupa ekonomik sistemine de yansıyınca. Almanya'da Nazilerin özellikle gerçekleri gün ışığına çıkaran iki belge fotoğrafçısına karşı tavır almalarına neden oldu. Bunlardan biri fotojurnalizmin babası Erich Salomon, diğeri devrin insanlarını büyük bir ustalıkla saptarken, aynı zamanda Almanya'nın değişen siyasi tarihini de belgeleyen August Sander'di.

Fotoğrafın en önemli niteliği onun belge yanıdır. İster gözün gördüğünü olduğu gibi saptayan bir yaklaşımla çekilsin, ister kameranın arkasından bakarken seçen, ayıklayan ve orada fotoğrafı bitiren gerçekçi tavrı benimsesin, isterse de karanlık odada görsel yaratılarını deney yoluyla çözerek tasarım sentezine ulaşan deneysel çalışmalar yapsın. Çağının insanını. doğasını, sanatsal yaklaşımını, beğenilerini aktaran bu buluş kendi bünyesinde öncelikle belge niteliğini taşır.

Fotoğraf, fotoğrafı çekenin stilini ve yaklaşımını belirli bir kompozisyon dengesi ile ortaya koyduğu bir yaratıcılıktır. Önemli olan iletilmek istenen mesajdır. Bu mesajsa fotoğrafın gücünü yansıtır. Fotoğrafçı artık çağını görsel olarak yazan bir tarihçidir.

Esat Nedim Tengizman ve August Sander

Esat Nedim Tengizman 1898 yılında doğan Tengizman, Atatürk'ün fotoğrafçısı olarak tanınmaktadır. Çünkü o dönemlerde Atatürk fotoğrafın, ülkenin toplumsal belleğini oluşturmakta önemli olduğuna inanıyor ve fotoğrafı destekliyordu. Cepheye yanında götürdüğü fotoğrafçılarsa Esat Nedim Tengizman ve Etem Tem isimli yedek subaylardı. Tengizman ve Tem, I. ve II. İnönü, Dumlupınar ve Sakarya savaşlarına komutanlık yapan Mustafa Kemal ile beraber karargahları dolaşarak çatışma anlarının fotoğraflarını çekmişlerdir.

August Sander, 1876 yılında, Köln şehrinin güneydoğusunda bulunan Herdorfan der Holler'de doğdu. Burası bir maden kasabasıydı. Babasının mesleği, madencilerin marangoz işlerini yapmaktı.


1 yorum:

Adsız dedi ki...

Teşekkürler gerçekten özenilmiş yazılar.