8 Kasım 2007 Perşembe

BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ (John KEANE)

1729 yılında Rights of Man (İnsan hakları) adlı eserin tanınmış yazarı Thomas Paine “fitneci iftira” suçundan dolayı yargılanmaya başladı. Paine kendi ülkesine ihanet etmiş Amerikan ve Fransız devrimlerini desteklemiş, Parlamento’ya, Kral’a ve değerli 1688 antlaşmasına karşı çıkmış “ayyaş bir serseri” olarak betimlendi. Spencer Perceval iddianemyi şu şekilde özetlemiştir; “Londralı Thomas Paine…aşağılık, habis,fitneci ve kötü ruhlu bir kişi olup…bir zamanlar Orange Prensi iken daha sonra İngiltere kralı olan Haşmetmaap William tarafından ve tanrının yardımıyla gerçekleştirilen o mutlu devrimi kötülemek ve aşağılamak amacıyla; devrime, Kralımıza ve bu Krallığın paremantosuna karşı fitneci iftiralar ihtiva eden İnsan Hakları İkinci Bölüm adlı iftira metnini yazmış ve yayınlamıştır.” Perceval’in iddianameyi özetlemesinden sonra, Galler Prensi’nin Başsavcısı Thomas Erskine savunmasını “her bireyin bilgi oksijenine ihtiyacı vardır. Yurttaşların dillerinin, beyinlerin ve gözlerinin yönetilmesi kabul edilemez. Basın özgürlüğü Tanrı tarafından verilmiş değiştirilemez doğal bir haktır diye devam etmektedir” sunmuştur.Bu savları jüri soğuk karşıladı ve sanığı suçlu buldu. Bu dava sonunda halk ayaklandı ve Erskine’ nin savunmasında etkilenip basın özgürlüğünü öven bağrışlarla sokaklar döküldü.Özgür basın mücadelesi tarihinde alınan bu anektot, en dramatik örneklerden birisidir.

Basın özgürlüğü kavramı Batı Avrupada ortaya çıkmıştır. Batı Avrupada(Hollanda ve İngiltere’de) Mutlakıyetci devletlerin ömrü kısa, basın özgürlüğü çağrısı ise Avrupa ölçütlerine göre oldukça güçlüydü.Basının rolüne ilişkin tartışmalar okur yazarlık oranı en düşük, hükümetleri en baskıcı olan (İspanya ve Rusya) ülkelerde bile kök saldı. Ayrıca Avrupalılar yerleştikleri heryerde kendi medya sistemlerinin örneklerini kurdular. Diğer uygarlıklarda ise durum bu gelişmelerin tam zıtttınaydı. Örneğin; Osmanlı İmparatorluğun’da Arapça ve Türkçe yazı basmak 1727 yılına kadar tamamen yasaktı, o yıl açılan tek basım evi siyasal yetkililer tarafından 1784 yılına kadar kapatılmıştı. Japonya’da çok yaygın olan broşür ve risale basını ise büyük ölçüde sansür altındaydı. Japonyada haber yayımlayan ilk süreli yayınlar 1860 ortaya çıktı. Tabi bu yayınlar batı modellerinin etkisi altındaydı. Çin’de ise basın sadece bürokrosilerin meşruiyetini arttırmaya yarayan bir araç olarak algılanmaktaydı.

Basın özgürlüğü için girişilen uzun ve çekişmeli kavga ilk olarak İngilterede ortaya çıktı. Bu mücadele İngiliz devrimi ile başladı. Bu dönemde matbaa hala küçük insanların işiydi. 1694 yılında Matbaacılığı Düzenleme Yasasının süresinin dolması ile bu yasa yürülükten kalktı. Bu gelişmenin ardından Tanrı konusunda saygısızlık ettiği öne sürülen,resmi kşilere iftara ede, müstehcenlik ya da hakaret içeren yazıların yayımanması şuç sayılmaya devam edildi. Fakat bu gelişme ile her türlü konun yayımlanma özgürlüğ garantiye bağlandı. Bu gelişmlerin ardından 1702’de(Daily Courant) ilk günlük gazete yayımlanmaya başladı. Tabi hala medya devlet tarafından denetlenmekteydi. 1760 yılında hükümetin tutuklama yetkisi kaldırıldı. Bundan sonra devlet bir iftiranın yayımlanmsına katkıda bulunduğundan şüphelenilen kişileri tutuklama yetkisine sahip olmayacağı gibi kişilerin evlerini ve işyerlerini arayamayacak, bulunan yazılı belgelere el koyamayacaktır.

BASIN ÖZGÜRLÜĞÜNÜN FELSEFESİ

Devlet sansürünün kaldırılmasını isteyenler ortaya birçok iddialar atmışlardır. Bu doğrultuda modern anlamda basın özgürlüğü fikrinin doğum yeri olan İngiltere ise; 4 sav sunmuştur.

1-Teolojik Yaklaşım: Devlet sansürünü tanrının insanlara verdiği aklı adına eleştirmektedir. John Milton bu yaklaşımın önde gelen savunucularındandır.Milton’a göre; Tanrı insanlara akıl vermiştir, yani okuma iyi ve kötü arasında seçim yapma yeteneğini vermiştir. Milton aklın çevresinin kapatılmasına şiddetle karşı çıkmıştır. Ayrıca devlet düzenlemesinin tümüyle dışında, eksiksiz bir basın özgürlüğnden yana değildir. Basının görevini kötüye kullanmasından sonra cezalandırılmasına da karşı değildi. Ama basılı fikirlerin toptan yasaklanmasının kötü olduğunu daima savunmuştur. Kısacası devlet sansürü Tanrı’nın insanlara verdiği aklı reddediyordu.

2-Basının Davranışlarının Bireyin Haklarına Uygun Olması: Basın Özgürlüğünün doğal Haklara dayanan ilk kuramı Matthew Tindal “Reason Againts Restraining the Press (1704)”adlı eserinde ifade etmiştir. Tindal basın özgürlüğüne ilişkin dinsel öğeleri dışarı itiyor ve herkesin dinsel konularda kendi adına karar vermekteki doğal hakkına değiniyordu. Basına konan kısıtlamalar hem Hristiyanlığa aykırı hemde doğal haklara ters düşmekteydi. Tindal bu doğal hak ilkesini dinsel alandan siyasi alana çekiyordu. Dinsel inançlara ilişkin konularda doğal haklara sahip olan bireyler elbetteki bu haklarını devletin eline bırakamazlardı.Tindal “Bireyler doğal haklarını hükümetlere karşı özgürce kullanma hakkına sahiptir. Bu hakların başında basın özgürlüğü gelmektedir” diyerek basın özgürlüğünü savunan tezini sunmuştur.

3-Faydacılık Kuramı: Jeremy Bentham en iyi hükümetin ve en iyi yasaların en fazla insan için en fazla mutluuk olduğunu savunuyordu. En önemli siyasal sorun, “despotik olmayan ” hükümetleri seçme ve göreve getirme sistemini geliştirme, yani mutluluğu en yüksek düzeye çıkaran yasaları yapıp uygulayacak yetkilileri seçip göreve getirecek sistemi oluşturmaktı.tam bu noktada basın özgürlüğü önem kazanıyordu, çünkü özgür bir basın yoksa seçmin özgür olduğu ve seçmenlerin isteklerini sağlıklı bir biçimde ifade ettiği söylenemezdi. Yani faydacılık kuramında basın özgürlüğü baskıcı hükümetlere karşı “yöneten küçük azınlığın davranışlarını dizginleyecek” bir denge öğesi olarak değerlendiriliyordu.

4-Hakikat’e yurttaşlar arasında kısıtlamasız tartışma yoluyla ulaşılacağı düşüncesine dayanıyordu.bu görüşün en etkili ismi ise John Stuart Mill basın özgürlüğü konusundaki faydacı kuramın”inanç yoksulu ama şüphecilik korkağı”bir çağın belirtisi olduğunda yakınır. Faydacılık yararlılıktan çok fazla söz ederken hakikatten pek söz etmiyordu.oysa faydada kanılara dayandığından onun belirlenmesi içinde disiplinli hakikat arama yönetmlerine ihtiyaç vardır. Bir kanın hakikate uygun olması onun faydasının asal parçasıdır. Mill kanı ve düşüncenin basın aracılığı ile serbestce dolaşım altına alınması için 3 neden sunuyor:

· Hükümet yada sivil toplum tarafından yanlış olduğu iddiasıyla susturuan herhangi bir düşünce aslında doğru olabilir.

· Bir düşünce yanlış dahi olsa içinde azda olsa hakikat bulundurabilir.

· Bir görüş hakikatin ta kendisi olsa bile eğer karşı fikirlerle zorlanmazsa bozularak önyargıya dönüşür diyordu.

Bir toplumda olguların ve onlarla ilgili savların bolluğu yanlızca özgür basına mümkündü ve yanlız böyle bir basın sorgulama ve görüşleri düzeltme alışkanlığını geliştirip, Hakikatin yanlışa karşı zafer kazanmasını güvence altına alabilirdi.

DESPOTİZM

Tönnies’e göre , modern toplumun 3 ayağı vardır; devlet,Pazar,kamuoyudur. Komuoyu basın tarafından desteklenir. Dolayısıyla basın özgür olmalıdır. Devletin keyfi hareketlerinin engellemek için karşısında kamuoyu durmaktadır.Dolayısıyla kamuoyu basın sayesinde devleti kısıtlar.ayrıca basın komuoyundan kaçanların yakasına yapışır. Bu sayede basının gözetimci rolü ortaya çıkar. Tönnies’e göre basın modern dünyaya ışık saçar. Tönnies yayımcılığın devlet denetime karşı tutumunda haklıydı. İngiliz Devrimin’den itibaren “basın ka’da özgürlüğü” demokratik devrim açısından oldukça önemliydi. Basın özgürlüğü Avrupa ve Amerika’da modern devlete daha laik ve demokratik bakış arayışlarını harekete geçirdi. Aynı zamanda despotizmin istenmeyen çocuğuydu. Tüm modern Avrupa devletleri siyasi olaylar hakkında az düzeyde de olsa haber sağlamanın önemini kabul ettiler. Bu tür haberleri kontrol etmek ya da kısıtlamak isteyen devletlere despotik devlet damgası vuruldu. Despotik devletin en önemli özelliği halkı dünyada olup bitenlerle ve özellikle çevrelerinde olup bitenler hakkında cahil tutmaktır. Basın özgürlüğü savunucuları devleti gizliliğe dayanan buyurgan hükümetin kötü bir şöhret sahibi olmasına yardımcı oıldular.Basın özgürlüğü taraftarları , etken yuttaşlık konusundaki tam anlamıyla modern anlayışa etkide bulundular. Bu süreçte kölelik kalktı yerini etken vatandaş aldı.Bir çok düşünür basın özgürlüğünü savunmuştur. Özgür basın toplumun bilinçlenmesine yardımcı olmuştur. Devlet despotizminini savunanlar ise basın özgürlüğünün iç savaşlara sebep olacağını ifade etmişlerdir. Ayrıca devletin zaten halkı bilgilendiren bir gazetesi vardır. Bu durumda basın özgürlüğüne gerek duyulmadığını savunmuşlardır. Ve basın özgürlüğünün yayılımını engellemek için basılı malzemelerin maliyeti oldukça yüksekti, gazete muhabirleri parlementoya girmeleri kolay olmuyordu. Bunun gibi devlet tarafından uygulanan basının gelişmesini engelliyecek bir çok etmen mevcuttu.

KLASİKLERİ DÜŞÜNMEK

Tek sorun “basın özgürlüğü” ütokyo ile sınırlı dağıtım, baskı altında tutulan ve iyice yoz bir basın gerçeği arasındaki derinuçurum değildi. Ilkin özgür basının savunucuları basının kendi kendini sansür etmesini göz ardı etmişlerdir; çünkü fikirlerini topluluk önünde ifade etme yeteneğine sahip olan kişilerin başlıca tehdidin siyasal ikdidar olacağını düşünmüşlerdir. Bu dönemde sansür basın evlerinin baş belasıydı. Yayım öncesi denetim yaygındı. Bu türden baskılar nedeniyle basın özgürlüğü sansür sornunun negatif özgürlük olarak algılamaktadırlar.

“Söz ve basın özgürlüğü’ negatif özgürlük anlamına geliyordu. Bu özgürlük bireylerin bir dış engelleme olmaksızın düşüncelerini dile getirme özgürlüğüdür. Modern çağın başlangıcındaki basın özgürlüğü kuranlara modern ve iletişim medyasının olayları hikaye etmede kullandığı çeşitli ve karmaşık yolları betinleyecek bir dilden yoksundu. Bu dönemdeki özgür basının savunucuları bireylerin her şeyi bilen değil, konumlandırılmış olduklarını anlayamamışlardır. Basın özgürlüğü savunucuları özgür basının kendisinin ulusal bünyede açtığı yaraları kendisinin iyileştirdiğini varsayar.

18.yy Pazar rekabeti sayesinde gazete patronları ortaya çıktı. Yayımcılar Pazar rekabeti sonucu kamusal tartışmaları ve siyasi konuları kısıtlıyorlardı. Bu dönemde ticari kaygılardan dolayı basın özgürlüğü içerik olarak önemini yitirmeye başlamıştır. Diğer bir sonrun ise; basın özgürlüğü savunucuları gizli ve her şeye burnunu sokan devleti eleştiriyorlardı ve sivil toplumdan yanaydılar. Basın özgürlüğü savnucuları öne sürdükleri savlarda felsefi anlamda çelişmektedirler. Bu çelişki basın özgürlüğü savunanların kendi içinde de çeliştiklerini ortaya çıkarır. Örneğin; her kuranın destekçileri düşüncelerin hiç bir sınırlama olmaksızın çarpışmasını savunurlarken kendi bakış açılarını her bakımdan eksiksiz olarak sunuyorlardı. Basın özgürlüğü her şeyi bilenlerin hiç birşey bilmeyenlere karşı mücadelelerinde kullanacakları bir silahtı. Basın özgürlüğü savunucuları böylece kendi kurdukları kapana tutuldular. Her şey tartışılabilirdi birtek kendi dünya görüşleri hariç. Kendilerine yöneltilen eleştirilere karşı kendilerini en iyi şekilde savunacaklarını sanıyorlardı. Çünkü onlar kendilerine göre her şeyi bilenlerdi.

Hiç yorum yok: